HAYATA DAİR HERŞEY...

Hazır Cevaplar

"Necip Fazil a sormuslar: Üstad özel arabanız yok mu ? Şair aninda cevap vermiş:"Ona en son bineceğiz."

"Nazim Hikmet,Necip Fazıl'a demiş ki: Sen sıfırsın sıfır. Üstad,'evet ben sıfır olduğumu biliyorum;ama sen çift sıfırsın' demiş."

"Necip Fazıl Kısakürek vapurla Karaköy’e geçerken, yanına biri yaklaşıp, - “Üstad, Peygambere ne diye gerek duyuldu? Biz kendi yolumuzu bulabilirdik.” diye sorunca Necip Fazıl, okuduğu kitaptan başını kaldırmadan; - “Ne diye vapura bindin yüzerek geçsene karşıya” cevabını vermiş.

"Necip Fazıl Kısakürek, sakal bırakmaya karar verir ve bırakır. Sakallı halini görenler şaşırırlar. Hatta bazıları hakaret etmek bile ister. Fakat üstad bu. Hiç lafın altında kalır mı? Adama layık olduğu cevabı verir. Üstadın sakallı halini gören biri, üstada hakaret etmek için karşısına geçip sakallı halini kasderek; -"Yahu Maymuna dönmüşsün!" der. Bu söz üzerine üstad adama haddini bildirir: -"Öylemiii, peki o zaman arkamı döneyim! :):).."

"Mahkemede hakim,Necip fazıla nasihat ederken: - Bak dostum,seni bundan böyle bir daha huzurumda görmeyeceğim değil mi ? Necip fazıl,hayretli bir ifadeyle sorar. -Hakim bey,yoksa istifami ediyorsunuz?"

"Hz. Ali'ye: - Allah, bu kadar insanı nasıl hesaba çeker? diye sorulduğunda, şöyle cevap vermiştir: - Nasıl rızıklandırıyorsa öyle."

"Meşhur Cimri Paşa, atlarının arpa yemesi gerektiğini söyleyen seyislerine kızar ve her seferinde "Lâ havle" çekermiş. Bir gün atları dermansızlıktan yığılıp kalınca, hiddetle sormuş. - Atlarıma ne oldu? Seyis, cevabı yapıştırmış: - Ne olacak efendim, "Lâ havle" yiye yiye "Ve lâ kuvvete" oldular.:):):)"

"Mehmet Kırkıncı: "Hocam, ben namaz kılmakla Allah'a ne faydam oluyor?" diye soran birine şu cevabı vermiş: - Senin namaz kılmamakla kendine ne faydan oluyor?

"Necip Fazıl'a, "Allah, deveyi iğnenin deliğinden geçirebilir mi?" diye sormuşlar. "Evet geçirir" demiş. Bunun üzerine "deveyi mi küçültür, yoksa iğneyi mi büyütür?" demişler. Necip Fazıl, İlahi kudretin sonsuzluğunu ifade babında, şu cevabı vermiş: - Ne deveyi küçültür, ne iğneyi büyütür. Gökteki yıldızları senin gözbebeğine sığdırdığı gibi, vızır vızır geçirir."

"Sasani hükümdarlarından Ardşir Babegân, doktoruna, "Bir günde ne kadar yemek yemeli?" diye sordu. Doktoru: - Üçyüz gram kadar yeter, dedi. Babegân - Bu kadarcık şey insana ne kuvvet verir ki? diye bunu az bulunca, doktor şu karşılığı verdi: - Bu kadarı seni taşır. Bundan fazla olursa sen onu taşırsın.

"Kadıköy Camiinde vaaz vermekte olan Osman Demirci Hoca'ya: - Hocam, diye sormuşlar. At nalını evimizin kapısına asarsak uğur getirir mi? - Demirci Hoca: - Zannetmiyorum, diye cevap vermiş. O nallardan her atta dört tane var ama, bütün gün kamçı yiyip duruyorlar."

"Yazar Kazancakis, bir ihtiyara "neye bakıyorsun?" diye sorduğunda, ihtiyar adam gözlerini akan sudan ayırmadan şu cevabı verir: - Hayatıma oğlum, akıp giden hayatıma.

"Muzaffer Ozak Hoca'nın sahaflar çarşısındaki dükkanına giren bir genç: - Selâmunaleyküm babalık... diye selâm verince, hazret selâmı alır: - Aleykümselâm kurukalabalık..."

"Hz. Ali, mezarlığa neden sık gittiğini soranlara şu cevabı vermiş: - İki sebebi var. Anlattıklarıma itiraz etmiyorlar ve arkamdan gıybetimi yapmıyorlar."

"Behlül Dânâ'ya biri sorar: - Oğlum öldü. Mezar taşına ne yazdırayım? Behlül Dânâ şu cevabı verir: - Şunu yazdır: "Dün altında olan çimenler bugün üstünde yeşerdi. Ey yolcu anla ki, şu toprak günahtan gayri her şeyi örter."

"Amerika'lı iş adamı, bir Çinli'yle alay ederek sormuş: - Ölüleriniz, mezarlarına koyduğunuz pirinçleri ne zaman yiyecek? Çinli, başını kaldırmadan cevap vermiş: - Sizin ölüleriniz, koyduğunuz çiçekleri kokladığı zaman."

"Hayat kırkından sonra başlar, diyen bir kişiye Said Turhan şu karşılığı vermiş: - Eğer otuz beşinde ölmezsen!.."

"Harun Reşit, kendisini sık sık ikaz eden Behlül Dânâ Hazretlerine: - Sen kendi işine bak, dermiş. Her koyun kendi bacağından asılır. Bir gün sarayı pis bir koku kaplamış. Sebebini araştırdıklarında, üst kattaki bir odada bacağından asılı bir koyun bulmuşlar. Bu işi yapanı da keşfetmişler tabi ki: Behlül. Halife, kendisini sıkıştırdığında: - Gördüğünüz gibi, her koyun kendi bacağından asılır efendim, demiş. Fakat etrafı kokuttuğu için, herkesi rahatsız eder."

"Adamın biri, Hz. Ali'yi gıyabında yani ardından kötülediği halde yüzüne karşı övmeye başlayınca, ondan şu karşılığı almıştır: - Söylediklerinden daha aşağı, fakat içinden geçirdiklerinden daha üstünüm."

"Adamın biri, Muhammed Bin Vâsi'nin bacağındaki yarayı görüp, "Sana acıyorum" dediğinde, ondan şu cevabı almış: - Ben, aynı yaranın gözümde çıkmadığına şükrediyorum."

"Zamane gençlerinden biri, bir toplantıda Mehmed Âkif'i küçük düşürmeye çalışıp: - "Affedersiniz, demiş. Siz baytar mısınız?" Mehmed Âkif, hiç istifini bozmadan şu cevabı vermiş: - Evet, bir yeriniz mi ağrıyordu?"

"Harun Reşid'in vezirlerinden biri, Behlül Dânâ'ya latife yollu takılarak: - "Müjde sana ey Behlül, Sultanımız seni, domuzlarla maymunlara çoban tayin etti" dediğinde, Behlül şu cevabı vermiş: - Öyle ise kulaklarını aç da emirlerimi yerine getirmeye hazırlan."

"Asr-ı saadetteki muhteşem hadiselerden duygulanan bir genç: - "Keşke Peygamberimiz'in (sav) devesi olsaydım" deyince, Ali Suad atılmış: - Ümmeti olman yetmiyor mu?."

"Hz. Mevlânâ, evlerinde yiyecek olarak hiçbir şey kalmadığını söyleyen hanımına tekrar tekrar sormuş: - Gerçekten hiçbir şey kalmadı mı? - Evet, demiş eşi. Hiç yiyeceğimiz kalmadı. O yoklukta tükenmez hazinelerin sahibini bulan Mevlânâ, ellerini kaldırıp: - Allah'ım sana hamd-ü senâlar olsun, diye şükretmiş. Evim, Peygamber hanesine benzedi."

"Tarih biyografisi ve monografi sahalarında erişilmesi çok güç bilgisiyle, dünya çapında bir şahsiyet olan İbnülemin Mahmud Kemâl (İnal)'a sormuşlar: - "Sizdeki bilginin çok azına sahib olmalarına rağmen sizden çok daha fazla tanınanlar var. Bunun sebebi nedir?" Şöyle cevap vermiş: - Ben bilmek için öğrendim, onlarsa bilinmek için!"

"Kendisine hakaret edilen Hz. İsa'ya (a.s.): - "Niçin karşılık vermediniz?" diye sorduklarında: - Herkes yanındakini verir, demiş. Onda olan, benim yanımda yoktu.!"

"Yolculardan biri, otobüs şoförünün yanına gider ve namaz vakti geçmeden bir mola vermesini rica eder. Şoför sinirlenerek: - Kaza edin efendim, der. Ne olur yani? Adam, sakin sakin cevap verir: - Ben kaza etmeden, ya sen kaza edersen?.!"

"Şeyh Şâmil, çarlık idaresi tarafından yakalanıp esir edildiğinde, Çar II. Aleksandır: - Sizin gibi büyük bir insanı misafir etmekle iftihar ederim deyince, Şeyh Şâmil'in cevabı şu olmuş: - Siz benim misafirim olsaydınız, ben daha çok iftihar ederdim."

"İnsan, kâinata hakim bir varlıktır" diyen felsefe öğretmenine, öğrencilerden biri, şu cevabı vermiş: - Tansiyonuna bile hakim olamayan insan, kâinata nasıl hakim olur?"

"Bir Rus generali, Şeyh Şâmil'in iştahını abartarak "Beni yemenizden korkuyorum" deyince, Şeyh Şâmil: - Boşuna korkmayın efendi, demiş. Bizim dinimizde domuz eti yemek haramdır."

"Eğilir, bükülür, katlanır ve istenilen şekle kolayca sokulur bir cam keşfedilmiş, derler. Ârif Nihat Asya, şöyle cevap verir: - Desenize, eninde sonunda camı da kendimize benzettik!"

"Camilerinizde niçin günlük (bir çeşit koku) yakmıyor sunuz? diye sorduğunda, ondan şu cevabı almış: - Bizimkiler abdestlidirler. Yellenmezler. Onun için günlük yakmıyoruz.!"

"Eflâtun, bir grup arkadaşı arasında oturan Sokrat'a: - Geçen gün bir arkadaşını herkesin arasında azarladın, diye çıkışmış. O sözleri başbaşa kaldığın zaman söyleyemez miydin? Sokrat, soruya soruyla karşılık vermiş: - Beni böyle azarlamak için, başbaşa kalmamızı bekleyemez miydin?.!"

"Materyalist öğretmen, öğrencisine: - Söyle bakalım, demiş. Allah nerede? Eğer bilirsen portakal vereceğim. Öğrencinin cevabı şu olmuş: - Siz bana O'nun olmadığı yeri gösterin, ben size bahçe dolusu portakal vereyim.!"

"Edebi kimden öğrendin?" diye sormuşlar. Şu cevabı vermiş: - Edepsizlerden.!"

"Sahabelerden biri, Hz. Ebûbekir'in yanına gelerek: - Çok günahkarım, der. Benim için dua eder misiniz? Hz. Ebûbekir: - Yâ Rabbi, der. Bir günahkar, bir diğerinden dua istiyor. İkisini de affeyle.!"

"İngiliz Büyükelçisi, eski Osmanlı evlerinin dış duvarlarına asılan "Yâ Hafîz" (Muhafaza eden Allah (c.c.) ) levhalarını görünce dayanamamış ve Keçecizade Fuad Paşa'ya bunların ne olduğunu sormuş. Fuad Paşa, İngilizin anlayacağı dille cevap vermiş: - O gördükleriniz, Osmanlı Sigorta Şirketinin levhalarıdır.!"

"Hastalıktan ötürü gözleri kapanmış olan bir adam, halk şairi Seyrani'ye: - Bende dünyayı görecek göz mü kaldı? diye şikayette bulununca, söz eri Seyrani: - Hiç üzülme dostum demiş. Zaten dünyada da bakılacak surat kalmadı.!"

"Mehmed Âkif, Berlin'den döndüğünde sormuşlar: - Berlin'de ne var ne yok üstad! Şöyle cevap vermiş: - Gördüğüm kadarıyla işleri dinimiz gibi sağlam; dinleri ise işlerimiz kadar çürük.!"

"Tolstoy'a "nasıl mutlu oluyorsunuz?" diye sorduklarında şu cevabı vermiş: - Sahip olduğum şeylere sevinerek, sahip olmadıklarımı ise hiç düşünmeyerek.!"

"Çocuklardan biri, soruya karşılık vererek: - Öğretmenim demiş. Şüphesiz ki siz bizim sınıf geçmemizi istiyorsunuz. O halde neden hepimize geçerli not vermeyip imtihan ediyor sunuz?!"

"Abdülkadir Geylanî Hazretlerinin üzerine hiç sinek konmazdı. Onun bu haline vakıf olanlardan biri sordu. - Üzerinize sinek konduğunu hiç görmüyoruz? Sebebi nedir? Şu cevabı verdi: - Niçin konsun ki? Üzerimde ne dünyanın pekmezi var, ne de ahiretin balı!"

"Süfyan-ı Sevrî, evinin kapısı önünde bir dostuyla sohbet ederken, önlerinden son derece süslü giyinmiş bir adam geçti. Dostu bu adama hayranlıkla bakarken, Süfyan-ı Sevrî ona şöyle buyurdu: - Eğer sizler gıpta ile bakmamış olsaydınız, bu adam böyle süslenip israfa girmezdi. Hayranlığınızı ifade eden tavrınızla bu adamın 'israf' günahına siz de ortak oluyorsunuz!"

"Ebü'l-Haccac Aksurî'ye: - Maneviyatta rehberin kim? diye sorduklarında: - Bir böcek, dedi. Alay ediyor sandılar. İzah etti: - Dışarıda gezerken, fener direğine çıkmak isteyen küçük bir böcek gördüm. Kaygan olduğu için yarı yoldan düşüyor, fakat hiç yılmıyordu. Yüzlerce defa aynı hareketi tekrarladı. Onu o halde bırakıp mescide gittim. Çıktığımda bir de ne göreyim, direği tırmanmış, fenerin yanında duruyor. O hayvan engellerden yılmama ve sebat etme konusunda rehberim oldu."

"Oğlunun okuması için çiftliğindeki bütün inekleri satan bir köylü, onun birşey öğrenemediğini görünce: - Ne bahtsız adammışım, diye söylenmiş. Bir öküz uğruna ne inekler feda ettim."

"Hasan el-Basrî, "Ben ölümden korkuyor ve onu sevmiyorum" diyen birine şu cevabı vermiştir: - Malını geride bıraktığın için ölümü sevmiyorsun. Eğer malını ileriye (ahirete) gönderseydin, peşinden gitmek isteyecektin."
 
Bugün 35 ziyaretçi (37 klik) kişi burdaydı
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol